Oğuzhan Uğur, farklı tarzı ve eğlenceli klipleri ile şimdiden gönlümde ayrı bir yere yerleşti. Hatta öyle ki, ilk "3 klip birden" paylaşımımın üçünü de ona ayırmış bulunmaktayım...
Hoşgeldin sevgili okurcuğum... Sanma ki burada ufkunu aydınlatıyorum, geleceğine ışık tutuyorum, hayata bakışını değiştiriyorum... Ben burada sadece kendi düşüncelerimi sadebir dille kalema alıyorum... Beklentilerini yüksek tutma diye söylüyorum bunu sana... Sonra uyarmadı deme... Hadi bakalım iyi eğlenceler dileyip seni yazılarımla başbaşa bırakıyorum...
21 Ekim 2012 Pazar
10 Ekim 2012 Çarşamba
Hikaye: " Ne şimdi gel, Ne de bir gün git "
Sigaramı
söndürdükten sonra son yudumumu da aldım biramdan. Şişeyi oturduğum koltuğun
sağ yanına bıraktım diğer boş şişelerin yanına. Yeni bir sigara yakmak için
ayaklarımı uzattığım sehpaya doğru eğildim. Paketin boş olduğunu fark ettim.
Hayatta beni iki şey çok kızdırırdı. Birincisi bu saatte biten sigara, ikincisi
sevişirken çok gürültü yapan yan komşum. Geriye yaslandım, gözlerimi kapadım.
Uyumam için illa yatağımda olmam gerekmiyordu. Her an, her yerde uyuyabilirdim.
Tam dalmak üzereydim ki kapının zili ile irkildim. Çok şaşırmıştım. Uzun zaman
olmuştu kapım çalmayalı. Nasıl çaldığını bile unutmuştum. Kapıcı dahi uğramazdı
bana. Tekrar kapadım gözlerimi, birinin ışığı yakmak isterken yanlışlıkla
çaldığını düşündüm. Fakat bir daha çaldı kapı. Yavaşça kalktım yerimden, ağır
ağır kapıya ilerledim. Kim olduğunu bile sormadan açtım kapıyı. Öylece baktım
kapıdakine hiçbir şey demeden.
“ Ben geldim.”
“ Hoş geldin ama
sen kimsin?”
“ Önemli mi?”
“ Değil. Neden
geldin?”
“ Yalnızlığını
bölmeye geldim.”
Ayakkabılarını
çıkarıp fırlattı kenara. Sanki kendi eviymiş gibi rahattı. Direk salona doğru
ilerledi defalarca gelmiş gibi eve. Hemen gittim arkasından cebindeki
sigarasını ve cep telefonunu çıkarıp sehpanın üzerine bıraktı. Sertçe oturdu
koltuğa. Kim olduğu önemli değildi ama sigarasının olması iyiydi. Hiç sormadan
paketinden bir sigara alıp yaktım. Hemen yanı başına oturdum. Yaslandım geriye,
kapadım gözlerimi… Dudaklarımda hissettiğim sıcaklıkla açtım gözlerimi. Dudakları
dudaklarımdaydı.
“ Ne yapıyorsun?”
“ Yalnızlığını
bölüyorum.”
“ Neden?”
“ İstemez misin?”
“ İstemem…”
Geri oturdu yerine.
Etrafı süzdü bir süre. Sonra bana baktı. Gözlerimin tam içine. Çok güzel
gözleri vardı. Elleriyle saçlarını geriye doğru taradı.
“ Niye? Niye
istemezsin?”
“ İstemem işte. Alışmışken
yalnızlığa, istemem gelip bölmeni, gidersin sen de bir gün. Gelip böldüğün
yalnızlığıma terk eder gidersin beni.”
“ Bir şans ver,
belki ben gitmem?”
“ Bir gün gidersin.
Yarım kalır o zaman her şey. Şimdikinden daha ağır gelir yalnızlık. Beni alıştırırsın
sana, sonra sensizlikte boğarsın beni. Yalnız uyandığım her günü zehir edersin
bana. Alışırsam sıcaklığına, sen gidince üşürüm. O yüzden sen ne şimdi gel, ne
de bir gün git.”
Yavaşça kalktı
yerinden. Cep telefonunu koydu cebine. Sigarayı da almak için eğildi. Vazgeçti sonra.
“ Sigara kalsın” dedi. Odanın kapısına kadar ağır ağır ilerledi. Döndü bana
baktı. Çıktı odadan. Kapının kapandığını duyunca anladım gittiğini. Yaslandım geriye
kapadım gözlerimi. Yalnızlığımla kaldığım yerden devam ettim uyumaya.
Yavuz Okumuş
4 Ekim 2012 Perşembe
Savaşa Hayır!!!
3 Ekim 2012... Bir top düşer Akçakale'ye. 5 kişiyi canından eder, 9 kişiyi de yaralar. Peki kimdir bu mağdur insanlar? Halk.
3 Ekim 2012... Top düştüğü yerde kalmaz. Türkiye ordusu angajman kuralları gereği bir kaç noktasını vurur Suriye'nin. Ölü ya da yaralı var mıdır bilinmez. Varsa kimdir mağdurları? Emirkulu Suriye askerleri.
3 Ekim 2012... Akçakale'ye sadece top düşmez. Bir korku saplanır yüreklere. Kimlerin yüreklerine? Halkın. Kimi memleketindeki kurulu düzenini bırakıp kaçmayı düşünür, kimi asker ocağındaki evladını.
Bakıyorum bugün sosyal medyaya. Sınıra kilometrelerce uzakta, klavye efeliği yapanlar bağırıyor savaş istiyoruz diye. Çok oldular vuralım artık diye. Hadlerini bildirelim diyorlar. Peki niye geldik biz savaşın eşiğine? Halklar mı kavga etti, devlet başkanları mı? Kimlerin sorumsuzca, düşüncesizce hareketleri sonucu bu noktaya geldik. Peki kimler savaşacak masum halk mı, devlet başkanları mı? Kimler ölecek masum halk mı, 20 korumayla gezen devlet başkanları mı?
Bugün hep bir ağızdan SAVAŞA HAYIR deme günüdür. Çünkü eğer hayır demezseniz; duman kokacak her yer, kanlar sızacak topraklara, göz pınarları kuruyacak anaların, küçücük bir çocuk ölecek elinde bez bebeği ile, sesler titreyecek, televizyonlar hep kötü haber verecek, her gün korkuyla uyanacak insanlar... Ve eninde sonunda olan sadece masum halklara olacak.

3 Ekim 2012... Akçakale'ye sadece top düşmez. Bir korku saplanır yüreklere. Kimlerin yüreklerine? Halkın. Kimi memleketindeki kurulu düzenini bırakıp kaçmayı düşünür, kimi asker ocağındaki evladını.
Bakıyorum bugün sosyal medyaya. Sınıra kilometrelerce uzakta, klavye efeliği yapanlar bağırıyor savaş istiyoruz diye. Çok oldular vuralım artık diye. Hadlerini bildirelim diyorlar. Peki niye geldik biz savaşın eşiğine? Halklar mı kavga etti, devlet başkanları mı? Kimlerin sorumsuzca, düşüncesizce hareketleri sonucu bu noktaya geldik. Peki kimler savaşacak masum halk mı, devlet başkanları mı? Kimler ölecek masum halk mı, 20 korumayla gezen devlet başkanları mı?
Bugün hep bir ağızdan SAVAŞA HAYIR deme günüdür. Çünkü eğer hayır demezseniz; duman kokacak her yer, kanlar sızacak topraklara, göz pınarları kuruyacak anaların, küçücük bir çocuk ölecek elinde bez bebeği ile, sesler titreyecek, televizyonlar hep kötü haber verecek, her gün korkuyla uyanacak insanlar... Ve eninde sonunda olan sadece masum halklara olacak.
Yavuz Okumuş
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)